2023 Küresel Sürdürülebilirlik Endeksi'ne göre, premium parfüm markalarının %78'i hayvan kaynaklı içerikleri ortadan kaldırmak için deri bazlı kokularını yeniden formüle etti. Sektöre biraz daha yakından bakma davetlisiniz.
"Leather is the only material that gets more beautiful with time," diyor tasarımcı Bill Amberg. Ve moda, tasarım, güzellik endüstrilerinin en köklü malzemelerinden biri olan deriye atfedilecek en güzel tanımı yapıyor belki de… Ve ne mutlu ki, bu kutsal ham madde tarihindeki en radikal dönüşümün eşiğinde,,. Biyoteknoloji laboratuvarlarından lüks moda atölyelerine, startup ekosisteminden köklü markaların AR-GE merkezlerine uzanan bu değişim, sadece bir malzemenin değil, başta lüks olmak üzere tüketim kavramının kendisinin de yeniden tanımlandığı bir anı işaret ediyor. Bu yazımızda, sürdürülebilirlik çağında derinin geçirdiği teknik ve kültürel metamorfozu, en yeni araştırmaların ve endüstri verilerin ışığında inceliyoruz.
Geleneksel deri endüstrisi, çevresel etkileri ve etik kaygıları artık görmezden gelinemeyecek bir noktada. Leather Working Group'un (LWG) verileri, sektörün mevcut yapısının sürdürülebilir olmadığını gözler önüne seriyor. Her yıl yaklaşık 1 milyar hayvan bu endüstri için kullanılıyor. Tabaklama sürecinde kullanılan kimyasalların yeraltı sularına karışması, yüksek su tüketimi ve karbon emisyonları, endüstrinin karanlık yüzünü oluşturuyor. Bu sorunlar, lüks sektörünün temel taşlarından birini ciddi bir meydan okumayla karşı karşıya bırakıyor. Öte yandan, biyoteknoloji alanındaki gelişmeler, bu köklü endüstrinin geleceğine dair umut verici bir vizyon sunuyor. DNA mühendisliğinden mikroorganizma bazlı üretim tekniklerine, sentetik biyolojiden ileri malzeme bilimlerine kadar pek çok alanda yaşanan atılımlar, derinin yeniden tanımlanmasına olanak sağlıyor. Laboratuvarlarda geliştirilen yeni nesil malzemeler, geleneksel derinin estetik ve performans özelliklerini korurken, çevresel etkiyi minimuma indirmeyi vadediyor. Bu dönüşüm, doğal bir sebebi sonuç ilişkisinde, teknolojik inovasyonun çok ötesine geçiyor. Karşımızda, tüketici davranışlarından üretim zincirine, tasarım felsefesinden marka kimliğine kadar uzanan kapsamlı bir paradigma değişimi var. Tüketim kavramı çevresel sorumluluk ve etik üretimle de tanımlanmaya başlıyor. Bu değişim, moda ve tasarım dünyasının en köklü aktörlerini bile yeni pozisyonlar almaya zorluyor. Bu minvalde, sürdürülebilir deri kullanımı, artık bir pazarlama stratejisi olmaktan çıkıp endüstrinin temel dinamiklerini belirleyen bir faktöre dönüşüyor. Yatırımcılar, girişimciler ve büyük markalar, bu dönüşümü şekillendirmek için yarışıyor. Biyoteknoloji şirketleriyle markaların beklenmedik işbirlikleri, yeni bir endüstriyel ekosistemin doğuşuna işaret ediyor. O halde, konuyu üç ana eksende inceleyelim: Teknolojik inovasyon ve yeni nesil malzemeler, değişen tüketici beklentileri ve marka stratejileri, ve lüks kavramının yeniden tanımlanması. Her bölümde, bu dönüşümün farklı bir yönünü ele alırken, karşı karşıya olduğumuz değişimin kapsamını ve derinliğini ortaya koyacağız.
Bilimsel araştırmalar, biyoteknolojik deri alternatiflerinin geleneksel deriye kıyasla %70-90 arasında değişen oranlarda su tasarrufu sağlayabileceğini gösteriyor. Massachusetts Institute of Technology'nin Material Systems Laboratory'de çalışan araştırmacılar, bu yeni malzemelerin sadece çevresel etki açısından değil, performans özellikleri bakımından da geleneksel deriye rakip olabileceğini vurguluyorlar. Biyoteknoloji laboratuvarlarında şekillenen yeni nesil deri alternatifleri, üç temel yaklaşım etrafında gelişiyor: hücre bazlı üretim, mikroorganizma teknolojileri ve bitki temelli biyo-malzemeler. Her bir yaklaşım, farklı teknoloji altyapıları ve üretim süreçleriyle, geleneksel derinin farklı özelliklerini hedefliyor.
Hücre bazlı üretim teknolojisi, kollajen proteininin doğrudan laboratuvar ortamında sentezlenmesine dayanıyor. Modern Meadow'un öncülük ettiği bu alanda, genetik mühendisliği kullanılarak tasarlanan maya hücreleri, kollajen üretimini gerçekleştiriyor. Üretilen kollajen, özel bir ekstraksiyon ve işleme sürecinden geçerek, derinin temel yapı taşını oluşturuyor. Bu teknoloji, sadece hayvansal kaynaklara olan bağımlılığı ortadan kaldırmakla kalmıyor; aynı zamanda derinin fiziksel özelliklerinin moleküler düzeyde kontrol edilebilmesine olanak sağlıyor. Mikroorganizma teknolojileri ise, mantarların misel ağlarını kullanarak deri benzeri yapılar oluşturuyor. MycoWorks'ün Fine Mycelium platformu, kontrollü koşullarda büyütülen misel ağlarını, geleneksel derinin dokusal ve yapısal özelliklerini taklit eden bir malzemeye dönüştürüyor. Bu süreç, geleneksel deri tabaklamanın aksine, minimum su tüketimi ve sıfır toksik atıkla gerçekleşiyor. Bilimsel araştırmalar, misel bazlı malzemelerin mekanik dayanıklılık açısından doğal deriye yakın performans gösterdiğini ve sürekli geliştirildiğini ortaya koyuyor. Bitki temelli yaklaşımlar ise, tarımsal yan ürünleri ve yenilenebilir bitki kaynaklarını kullanıyor. Meksikalı biyoteknoloji şirketi DESSERTO, kaktüs yapraklarından geliştirdiği vegan deri alternatifiyle, özellikle su tüketimi konusunda önemli ilerlemeler kaydediyor. Geleneksel deri üretimine kıyasla çok daha az su kullanarak, sürdürülebilir bir üretim modeli ortaya koyuyor. Benzer şekilde, Ananas Anam'ın geliştirdiği Piñatex, ananas yapraklarından elde edilen liflerle üretilen bir malzeme. Bu yaklaşım, tarımsal atıkları değerli bir hammaddeye dönüştürerek, döngüsel ekonomi prensiplerini malzeme bilimiyle birleştiriyor.
Bu teknolojilerin pazar penetrasyonu da dikkat çekici bir hızla artıyor. Grand View Research'ün raporuna göre, alternatif deri pazarı 2023'te yaklaşık 1.5 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaştı ve 2030'a kadar yıllık %7-9 arasında büyüme göstermesi bekleniyor. Özellikle lüks segment, bu yeni teknolojilerin ilk adaptörü konumunda. Yatırım trendleri de bu yönde gelişiyor: Son yıllarda biyoteknoloji bazlı deri alternatifi geliştiren startuplar’a yapılan risk sermayesi yatırımları önemli ölçüde artış gösterdi.
Genel tüketim ilk testelerini her zaman lükste yapar. Bu bağlamda, soralım: lüks moda endüstrisinin en köklü aktörleri, yeni nesil deri teknolojilerini nasıl entegre ediyor? Bu soru, sadece teknik bir adaptasyon sürecini değil, aynı zamanda köklü bir marka kimliği dönüşümünü de içeriyor, her marka bu dönüşümü kendi DNA'sına uygun biçimde gerçekleştiriyor.
Hermès'in MycoWorks ile gerçekleştirdiği işbirliği, lüks endüstrisinin bu dönüşüme yaklaşımını en iyi örnekleyen vakalardan biri. 1837'den beri deri işçiliğinin simgesi olan marka, Fine Mycelium™ teknolojisiyle üretilen Sylvania serisini Victoria çantasında kullanmaya başladığında, endüstri bunu bir dönüm noktası olarak değerlendirdi. Ancak daha da önemlisi, Hermès'in bu malzemeyi "alternatif deri" olarak değil, "yeni nesil lüks malzeme" olarak konumlandırması oldu. Marka, uzun bir AR-GE sürecinde MycoWorks ile birlikte çalışarak, mantar bazlı malzemenin dokusunu, dayanıklılığını ve işlenebilirliğini kendi standartlarına uygun hale getirdi. Kering Grubu ise daha sistemik bir yaklaşım benimsiyor. Grubun Material Innovation Lab'i, 2013'ten beri sürdürülebilir malzeme geliştirme konusunda bir mükemmeliyet merkezi olarak çalışıyor. Gucci'nin %77 bitkisel kaynaklı Demetra materyali, bu laboratuvarın önemli çıktılarından biri. Demetra, ayakkabıdan aksesuara kadar geniş bir ürün yelpazesinde kullanılıyor ve grubun sürdürülebilirlik stratejisinin somut bir örneğini oluşturuyor. Bu yaklaşım, tek bir ürün yerine, tüm endüstriyi dönüştürmeyi hedefleyen bir stratejiyi yansıtıyor. Stella McCartney ise bambaşka bir konumda duruyor. Kuruluşundan beri hayvan derisi kullanmayan marka, Bolt Threads'in Mylo mantarından üretilen deriyi kullanarak sürdürülebilir lüks alanındaki konumunu pekiştirdi. McCartney'nin yaklaşımı, sürdürülebilir lüksün sadece malzeme seçiminde değil, tüm tedarik zincirinde ve marka iletişiminde de tutarlı olması gerektiğini gösteriyor. Markanın sürdürülebilirlik raporlarına göre, yeni nesil deri kullanımı sayesinde geleneksel deri üretimine kıyasla su tüketiminde ve karbon emisyonlarında önemli azalmalar sağlanıyor.
Tüm bu projeler sonrası diyebiliriz ki sayageldiğimiz tüm bu şirketlerin bu dönüşümünün finansal yansımaları da dikkat çekici. Araştırmalar, sürdürülebilir malzeme kullanan lüks markaların tüketici sadakatinde artış ve özellikle genç tüketiciler arasında daha güçlü bir marka imajı elde ettiğini gösteriyor. Deloitte'un araştırmasına göre, lüks tüketicilerin önemli bir kısmı sürdürülebilir malzemeler için premium ödemeye hazır durumda ve bu oran Z kuşağı tüketicilerde daha da yüksek.
Sürdürülebilir deri inovasyonu, sadece lüks segmentte değil, çok daha geniş bir tüketici kitlesine hitap eden spor ve streetwear markalarında da hızla yaygınlaşıyor. Bu markalar, genç tüketicilerin sürdürülebilirlik taleplerini karşılarken, yeni teknolojileri daha erişilebilir fiyatlarla sunmayı başarıyor. Nike'ın Move to Zero sürdürülebilirlik inisiyatifi kapsamında geliştirdiği Flyleather teknolojisi, deri endüstrisinin atıklarını yenilikçi bir yaklaşımla değerlendiriyor. Deri liflerinin %50'si geri dönüştürülmüş malzemelerden oluşan bu materyal, geleneksel deriye göre önemli oranda daha az su tüketimi gerektiriyor. Air Jordan serisinin bazı modellerinde kullanılan Flyleather, performans spor ayakkabılarında sürdürülebilir deri kullanımının öncü örneklerinden biri oldu. Stella’dan görmüş olacak, adidas ise Mylo mantarından üretilen derinin yaygınlaşmasında önemli bir rol oynuyor. Stan Smith Mylo sneaker'ları, sürdürülebilir lüksü sokak modasıyla buluşturan önemli bir adım oldu. Bu tür inovasyonlar, genç tüketicilerin sürdürülebilir malzemelerden üretilen ürünlere olan ilgisini artırıyor. Vans ve Allbirds gibi markalar ise bitki bazlı deri alternatiflerine yöneliyor. Özellikle Allbirds'ün Natural Fiber Welding ile geliştirdiği MIRUM teknolojisi, petrol bazlı hiçbir malzeme içermeyen ve biyolojik olarak parçalanabilen bir alternatif sunuyor. Vans'in sürdürülebilir koleksiyonlarında kullanılan bitkisel kaynaklı materyaller, kaykay kültürünün sürdürülebilirlikle buluştuğu yeni bir alan açıyor. Bu demokratikleşme hareketi, sürdürülebilir deri alternatiflerinin üretim ölçeğini artırarak maliyetlerin düşmesine katkıda bulunuyor. Araştırmalar, spor ve streetwear markalarının sürdürülebilir malzeme kullanımının, üretim teknolojilerinin olgunlaşmasını hızlandırdığını ve birim maliyetlerin düşmeye başladığını gösteriyor. Gençlik kültürünün önemli bir parçası olan bu markalar, aynı zamanda sürdürülebilirlik mesajını çok daha geniş kitlelere ulaştırma potansiyeline sahip. Sosyal medya analizleri, sürdürülebilir spor ayakkabı ve streetwear ürünleriyle ilgili paylaşımların son yıllarda önemli artış gösterdiğini ortaya koyuyor. Bu da yeni nesil malzemelerin sadece ürün inovasyonu değil, aynı zamanda kültürel bir dönüşümün de katalizörü olduğunu gösteriyor.
Türkiye'den çıkan önemli biyotasarım projelerinden biri olarak, Dr. Ece Gözen'in biyomalzemeler üzerine çalışmaları dikkat çekiyor. Türkiye'de sürdürülebilir malzeme araştırmaları alanında çalışan bilim insanları, geleneksel deri işleme tekniklerini modern biyoteknoloji ile birleştiren projeler geliştiriyor.
Moda endüstrisinde başlayan bu malzeme devrimi, kaçınılmaz olarak yaşam alanlarımıza da sıçradı. Giyilebilir ürünlerde kendini kanıtlayan yeni nesil deri alternatifleri, artık oturma gruplarından duvar kaplamalarına, ofis mobilyalarından otel lobilerinin yüzeylerine kadar uzanan geniş bir kullanım alanı buluyor. Bu geçiş tesadüfi değil; çünkü sürdürülebilirlik artık sadece ne giydiğimizle değil, nasıl yaşadığımızla da ilgili bir soru haline geldi. Mobilya ve iç mimari sektörü, bu dönüşüme kendine özgü bir yaklaşım getiriyor. Cassina gibi prestijli mobilya üreticileri, sürdürülebilir alternatif malzemeleri klasik tasarımlarla buluşturmaya başlıyor. Sürdürülebilir malzemelerin mobilya ölçeğine adaptasyonu için kapsamlı AR-GE çalışmaları yürütülüyor. B&B Italia ve Poltrona Frau gibi lüks mobilya üreticileri, bitki bazlı deri alternatiflerini koleksiyonlarına entegre ediyor. Özellikle Poltrona Frau'nun sürdürülebilirlik odaklı koleksiyonları, bitkisel kaynaklı derileri kullanarak, İtalyan deri işçiliği geleneğini sürdürülebilirlikle buluşturuyor. Otel ve restoran gibi yüksek trafikli mekanların iç mimarisinde de yeni nesil deriler tercih edilmeye başlandı. Özellikle LEED sertifikası hedefleyen projelerde, sürdürülebilir deri alternatifleri önemli bir tercih sebebi oluyor. Lüks otel zincirlerinin yeni projelerinde kullanılan sürdürülebilir yüzey malzemeleri, konukseverlik sektörünün bu dönüşüme yaklaşımını gösteren örnekler arasında.
Ancak iç mekan uygulamalarında karşılaşılan zorluklar, giyilebilir ürünlerden farklı. Dayanıklılık, yangın güvenliği ve uzun süreli performans gibi kritik parametreler, bu malzemelerin geliştirilmesinde özel bir hassasiyet gerektiriyor. American Society for Testing and Materials (ASTM) standartlarına göre, yeni nesil derilerin mobilya uygulamalarında kullanılabilmesi için minimum 50,000 Martindale döngüsüne dayanması gerekiyor. Zor, ama imkansız değil ki birçok uygulama hali hazırda mevcut.
Gelelim bizim alanlarımıza… Güzellik endüstrisi, sürdürülebilir deri alternatiflerini iki farklı düzlemde benimsiyor: ambalaj ve aksesuar tasarımında fiziksel malzeme olarak, parfümeride ise sembolik ve olfaktif bir nota olarak. Bu çift yönlü dönüşüm, endüstrinin sürdürülebilirlik anlayışına yeni bir boyut kazandırıyor. Kozmetik markaları, ürün ambalajlarından makyaj çantalarına, fırça kılıflarından seyahat setlerine kadar tüm aksesuar portföylerini yeniden düşünüyor. Lüks kozmetik markaları, sürdürülebilir malzemeleri aksesuar koleksiyonlarına entegre etmeye başlıyor. Özellikle vegan ve sürdürülebilir deri alternatifleri, makyaj fırçası kılıfları ve organizerler gibi ürünlerde tercih ediliyor. Prestijli cilt bakım markaları, ambalaj tasarımında sürdürülebilir yaklaşımlar benimsiyor. Bitkisel kaynaklı ve biyolojik olarak parçalanabilen malzemeler, lüks kozmetik ambalajlarında kullanılmaya başlıyor. Bu dönüşüm sayesinde ambalaj atıklarının çevresel etkisi azaltılıyor. Profesyonel makyaj markaları, ürün taşıma ve organizasyon aksesuarlarını sürdürülebilir malzemelerle yeniliyor. Bu ürünler, hem profesyonel kullanım için dayanıklılık sunarken hem de çevresel etkileri minimize ediyor.
Deri kokusu, parfümeride lüks ve sofistikasyonun sembolü olarak uzun bir geçmişe sahip. Orta ve Yeni Çağ’ı bir kenara koyalım, modern dönemde Chanel Cuir de Russie (1924)'den Tom Ford Tuscan Leather'a uzanan zengin bir miras var karşımızda. Ancak bu mirasın arkasındaki formülasyon teknikleri, artık sürdürülebilirlik çağının gerekleriyle yeniden şekilleniyor. Geleneksel deri notaları, hayvansal türevler ve sentetik moleküllerin kombinasyonlarına dayanıyordu. Modern parfümeri ise bu klasik akoru üç farklı yaklaşımla yeniden yorumluyor: biyoteknolojik moleküller, yeşil kimya ve upcycled materyaller. Mesela Firmenich, biyoteknolojik inovasyonlar üzerinde çalışarak, sürdürülebilir koku molekülleri geliştiriyor. Bu alandaki araştırmalar, deri kokusunun karakteristik özelliklerini, hayvansal türevlere ihtiyaç duymadan yakalayan yeni moleküllerin geliştirilmesine odaklanıyor. Gayet de ilgi gördüklerini biliyoruz. Burada Gülçiçek’te de, sürdürülebilir hammadde araştırmalarına yatırım yaparak, yerel kaynaklardan ilham alan formülasyonlar geliştiriyoruz. Anadolu'nun geleneksel bilgi birikimi, modern sürdürülebilir parfümeri yaklaşımlarıyla birleştiriliyoruz.
Upcycling yaklaşımı ise parfümeride yeni bir alan açıyor. Çeşitli endüstrilerin yan ürünlerinden elde edilen doğal bileşenler, özel ekstraksiyon yöntemleriyle işlenerek koku kompozisyonlarına dahil ediliyor. Bu sayede hem atık minimizasyonu sağlanıyor hem de benzersiz koku profilleri elde ediliyor. Lüks parfüm evleri de bu dönüşüme adapte oluyor. Önde gelen markalar, sürdürülebilir hammaddelerle formüle edilen koleksiyonlar lanse ediyor. Klasik kokuların sürdürülebilir versiyonları, tüketicilerin hem estetik beklentilerini hem de çevresel kaygılarını karşılıyor. Öncü parfümörler, sürdürülebilir parfümeri yaklaşımları konusunda yeni perspektifler geliştiriyorlar. Daha az bileşenle daha sofistike kokular yaratma ve doğayla uyum içinde yeni estetik anlayışlar oluşturma yaklaşımları öne çıkıyor. Yakından gözlemliyoruz.
Bu kısmı bitirmeden Estee Lauder Companies için özel bir alan açılabilir zira, göz alıcı bir program yürütüyorlar. Deriyi merkezden çıkarıp daha geniş bir alandan bakarsak, şirket çatısı altındaki markaların ambalajlarının %71’i artık geri dönüştürülebilir, yeniden doldurulabilir veya yeniden kullanılabilir hale getirdi. Üretim tesislerindeki su tüketimini %23 azaltılarak 2025 hedefi erkenden tamamlandı. Küresel operasyonlarında %100 yenilenebilir elektrik kullanıyor ve Net Sıfır sera gazı emisyonu hedefi doğrultusunda “Supplier Leadership on Climate Transition” girişimine katılan ilk güzellik şirketi oldu. Yeşil Kimya metodolojisi sayesinde mikroplastik içermeyen, biyoçözünür ve yenilenebilir kaynaklardan elde edilen içeriklere yöneldi. Bu sistemle, formüllerindeki petrol bazlı hammaddeleri azalttı ve sentetik bileşenleri daha sürdürülebilir alternatiflerle değiştirdi. Aveda kimyagerleri, sentetik kondisyonlama maddelerini doğa dostu alternatiflerle değiştirerek beş yıl içinde 350.000 kg malzeme tasarrufu sağladı. La Mer, okyanus ekosistemlerini koruma projelerine milyonlarca dolar yatırım yaparken, Origins küresel orman restorasyon projelerini destekliyor, Aveda ise temiz suya erişimi iyileştiren çalışmalara liderlik ediyor.
Toparlayalım. Başta da söyledik; insanlık tarihinin en eski lüks malzemelerinden biri olan deri, belki de değil kesinlikle en radikal dönüşümünü yaşıyor. Ancak bu dönüşüm, sadece bir malzemenin sürdürülebilir alternatiflerle yer değiştirmesi değil. Karşımızda, materyalin kendisinin yeniden tanımlandığı, doğayla ilişkimizin baştan yazıldığı ve lüksün özünün sorgulandığı derin bir paradigma değişimi var. Görüyoruz ki; biyoteknoloji laboratuvarlarında şekillenen yeni malzemeler, artık sadece "alternatif" veya "yapay" sıfatlarıyla tanımlanamayacak kadar sofistike. DNA mühendisliğinden sentetik biyolojiye, mikrobiyolojiden nanoteknolojiye uzanan multidisipliner bir yaklaşım, malzemenin kendisini moleküler düzeyde yeniden tasarlamamıza olanak sağlıyor. Bu, taklitçilikten öte, doğanın kendi mekanizmalarını anlayıp yeniden yorumlama becerisi. Önümüzdeki on yıl, bu dönüşümün hız kazanacağı ve dönüşmeyenin açık bir şekilde kaybedeceği bir dönem olacak. Sektör analistleri, alternatif deri pazarının büyümeye devam edeceğini ve geleneksel deri kullanımının kademeli olarak azalacağını öngörüyor. Ancak asıl önemli olan, bu değişimin sadece sayısal bir projeksiyon olmaması. Yeni nesil malzemeler, performans ve estetik açıdan geleneksel derinin özelliklerini yakalama ve bazı alanlarda aşma potansiyeli taşıyor. Size bu örneklerden bahsettik zira. Belki de en önemlisi, bu hikaye bize malzeme biliminin kültürel bir güç olabileceğini gösteriyor. Deri, bir zamanlar insanın doğa üzerindeki hakimiyetinin sembolüyken, şimdi doğayla kurduğumuz yeni, daha sürdürülebilir ilişkinin manifestosuna dönüşüyor. Bu dönüşüm, teknolojik bir atılımdan çok daha fazlası: İnsanlığın materyalle kurduğu ilişkinin yeniden yazıldığı tarihsel bir moment. Yarının tüketim kültürü, geçmişin mirasını reddetmeden ama geleceğin sorumluluğunu da unutmadan şekilleniyor. Ve belki de ilk kez, teknoloji bize sadece daha iyisini değil, tamamen yeni bir şey yaratma şansı veriyor. Bu, derinin ötesinde, malzemenin kendisinin yeniden hayal edildiği yeni bir çağın başlangıcı.
GİRİŞ
Gülçiçek Kimya ve Uçanyağlar San. ve Tic. A.Ş. (“GÜLÇİÇEK”), tabi olduğu tüm yasal düzenlemelere, kurumsal kodlara, iş ahlakına ve etik kurallara bağlı bir kuruluştur. Bu metinde geçen “GÜLÇİÇEK” (“biz” veya “bizi/bize” veya “bizim”) ifadesi GÜLÇİÇEK, ile bağlı iştiraklerinin tümünü ifade edecek şekilde kullanılmaktadır.
GÜLÇİÇEK, ziyaret ettiğiniz web sitesini işleten veri sorumlusu olarak sizinle sözleşmesel bir ilişki içerisindedir. Kimliği belirli veya belirlenebilir bir gerçek kişiye ait veriler, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“KVKK”) ve hukuki dayanağını ondan alan ikincil mevzuat ile Kişisel Verileri Koruma Kurulu (“Kurul”) kararları (bundan böyle hepsi birlikte “Türk Veri Koruma Mevzuatı” olarak anılacaktır.) kişisel veri olarak nitelendirilmekte ve korunmaktadır.
GÜLÇİÇEK olarak, web sitemizi ziyaret eden veya bize web sitemiz üzerinden ulaşmak isteyen gerçek kişilere yani Bireylerle ilgili tüm kişisel verileri Türk Veri Koruma Mevzuatı’na uygun olarak işlemeyi, bu verilerin güvenliğini sağlamayı ve bunlara saygı göstermeyi taahhüt ediyoruz. Bireylerin, kişisel verilerini, sözleşmenin yürütümü ve müşteri ilişkilerinin yönetimi amacıyla nasıl işleyeceğimizi anlayabilmeniz için bu veri gizliliği bildirimini, sizlerin bilgisine sunuyoruz.
KİŞİSEL VERİLERİNİZİN YASAL OLARAK İŞLENMESİ
Bireylerin kişisel verileri, web sitesini kullanımınız dolayısıyla GÜLÇİÇEK ile aranızdaki sözleşmenin kurulması veya ifasıyla doğrudan doğruya ilgili olması[1] sebebiyle, hem de GÜLÇİÇEK’in meşru menfaatleri[2] doğrultusunda işlenir. GÜLÇİÇEK’in taraf olduğu sözleşmenin performansını idare etmesi, talep ve şikayetleri değerlendirmesi GÜLÇİÇEK’in meşru menfaatidir.
KİŞİSEL VERİLERİN İŞLENMESİNİN AMACI
Kişisel verileri aşağıdaki amaçlarla işliyoruz:
1) Müşteri Memnuniyeti Faaliyetlerin Yürütülmesi,
2) Sözleşme Süreçlerinin Yürütülmesi,
3) İç Denetim/ Soruşturma / İstihbarat Faaliyetlerinin Yürütülmesi,
4) İş Faaliyetlerinin Yürütülmesi / Denetimi,
5) Yasal Bildirim Yükümlülüklerinin Yerine Getirilmesi.
TOPLADIĞIMIZ KİŞİSEL VERİ TÜRLERİ
Şirketimiz; sahibi olduğu www.gulcicek.com.tr alan adlı internet sitesi üzerinde gerçekleştirilen ziyaretler ve başvurular sırasında, Bireylerin; i) Kimlik bilgisi (Ad-Soyadı), ii) İletişim bilgisi (Cep Telefon Numarası, E-posta adresi), iii) web sitesi ziyaret bilgilerinden (IP adresi, çerez kayıtları, izin/onay kayıtları, gezinme kayıtları, log bilgileri) ve iv) bize ilettiğiniz mesajınız içerisinde bize iletmeyi tercih ettiğiniz diğer kişisel verilerden oluşan genel nitelikli kişisel verilerini yukarıda anılan sebeplerle işlemektedir.
KİŞİSEL VERİ KAYNAKLARI
Yukarı belirtilen kişisel verileri, GÜLÇİÇEK web sitesini ziyaret ederek şirketimize ulaşan Bireylerin kendisinden doğrudan toplarız.
KİŞİSEL VERİLERİNİZİ KİMLERE AKTARIYORUZ?
Bireyler ile aramızdaki sözleşmesel ilişkinin yönetimiyle ilgili olarak herhangi bir zamanda kişisel verileri, bir hizmet ve gizlilik sözleşmesi ile hizmet aldığımız ve bizim adımıza veri işleyen bir hizmet sağlayıcımız ile paylaşabiliriz. Topladığımız kişisel verileri, veri işleyenlerimiz haricindeki üçüncü kişilerle paylaşmıyoruz.
Bireylerin kişisel verileri; GÜLÇİÇEK’in faaliyetlerini etkin biçimde yürütmek için kullandığı yerel ve global, finans, sözleşme ve tedarikçi yönetimine yönelik veri işleme sistemlerinde, güvenli bir şekilde işlenmekte ve saklanmaktadır.
Kişisel verisi işlenen tüm Bireylerden, Türk Veri Koruma Mevzuatına uygun şekilde, eğer gerekli ise, verilerinin GÜLÇİÇEK’e ait yurt içinde bulunan veri kayıt sistemleri üzerinde işlenilmesi için açık rızalarının alınması, ve her durumda GÜLÇİÇEK sistemleri kullanılarak yapılacak her türlü veri işleme faaliyeti için Bireylerin, Aydınlatma Yükümlülüğünün Yerine Getirilmesinde Uyulacak Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ uyarınca belirlenen usul ve esaslara uygun şekilde aydınlatılması Şirketinizin sorumluluğundadır.
KİŞİSEL VERİLERİ NE KADAR SÜREYLE SAKLIYORUZ
Bireylerin kişisel verilerini, GÜLÇİÇEK web sitesini kullanımınız boyunca ve varsa aranızdaki sözleşme yürürlükte olduğu sürece işliyor ve muhafaza ediyoruz. Ayrıca GÜLÇİÇEK ile aranızdaki sözleşmenin sona ermesinden itibaren, Bireylere ait kişisel verileri 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda belirlenen zamanaşımı sürelerine uygun şekilde, kendi meşru menfaatlerimiz[3] doğrultusunda 10 (on) sene saklamaya devam ediyoruz. Ancak sözleşmenin sona ermesinden sonraki 10 (on) senelik saklama süresi içerisinde kişisel verileri, yetkilendirme kısıtı uygulayarak, yalnızca belirli kişilerin erişebileceği şekilde muhafaza ediyoruz.
KİŞİSEL VERİLERİN GÜVENDE TUTULMASI
Bireylerin kişisel verilerinin güvende tutulması bizim önceliğimizdir. Kişisel veriler, tarafımızdan veya dikkatle seçilmiş, bir hizmet ve gizlilik sözleşmesiyle bize veri işleyen sıfatıyla hizmet veren hizmet sağlayıcılarımız tarafından güvenli bir şekilde saklanır. Kişisel verilerin, kaybı ve istismarının yanı sıra, yetkisiz erişim veya ifşaya karşı güvende tutmak için oldukça sıkı güvenlik önlemlerinin uygulanmasını sağlarız. Güvenlik anlamında aldığımız teknik ve idari tedbirlerin, Türk Veri Koruma Mevzuatı uyarınca alınması gerektiği belirtilen tedbirleri karşılamasına özen gösteririz.
BİREYLERİN VERİ KORUMA HAKLARI
Türk Veri Koruma Mevzuatı uyarınca Bireyler, herhangi bir zamanda GÜLÇİÇEK’e başvurarak kendileriyle ilgili;
a) Kişisel veri işlenip işlenmediğini öğrenme,
b) Kişisel verileri işlenmişse buna ilişkin bilgi talep etme,
c) Kişisel verilerin işlenme amacını ve bunların amacına uygun kullanılıp kullanılmadığını öğrenme,
c) Yurt içinde veya yurt dışında kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişileri bilme,
d) Kişisel verilerin eksik veya yanlış işlenmiş olması hâlinde bunların düzeltilmesini isteme,
e) Kişisel verilerin silinmesini veya yok edilmesini isteme,
f) (d) ve (e) bentleri uyarınca yapılan işlemlerin, kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişilere bildirilmesini isteme,
g) İşlenen verilerin münhasıran otomatik sistemler vasıtasıyla analiz edilmesi suretiyle kişinin kendisi aleyhine bir sonucun ortaya çıkmasına itiraz etme,
g) Kişisel verilerin kanuna aykırı olarak işlenmesi sebebiyle zarara uğraması hâlinde zararın giderilmesini talep etme, haklarına sahiptir.
KİŞİSEL VERİLERE İLİŞKİN HAKLARIN KULLANILMASI
Verisi, veri sorumlusu GÜLÇİÇEK’in talimatları uyarınca işlenen her ilgili kişi KVKK’nin 11.maddesi kapsamındaki haklarını kullanmak amacıyla KVKK’nin 13.maddesi uyarınca veri sorumlusuna başvuruda bulunma hakkına sahiptir. Veri sorumlusu GÜLÇİÇEK, bu başvuruyu en geç 30 (otuz) gün içerisinde kabul veya gerekçesini açıklamak kaydıyla reddetmek zorundadır. Ancak bu başvurunun us
ulüne uygun bir başvuru olarak kabul edilebilmesi için Veri Sorumlusuna Başvuru Usul ve Esasları Tebliği’nde düzenlenen unsurların tamamını karşılaması gerekmektedir.
Herhangi bir ilgili kişinin başvurusunun geçerli bir başvuru olarak kabul görmesi için;
İlgili kişinin bizzat kendisi tarafından kimlik ibraz etmek suretiyle Türkçe dilinde, yazılı olarak veya
Kayıtlı elektronik posta (KEP) adresi, güvenli elektronik imza, mobil imza ya da
İlgili kişi tarafından GÜLÇİÇEK’e daha önce bildirilen ve GÜLÇİÇEK’in sisteminde kayıtlı bulunan elektronik posta adresini kullanmak suretiyle veya
GÜLÇİÇEK tarafından, başvuru amacına yönelik geliştirilmiş bir yazılım ya da uygulama vasıtasıyla iletilmesi gerekmektedir.
Yine bir başvurunun usulüne uygun bir başvuru olarak kabul edilip değerlendirilmesi için içerisinde aşağıdaki hususların hepsinin yer alması gerekmektedir.
İlgili kişinin adı, soyadı ve başvuru yazılı ise ıslak imzası,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için T.C. kimlik numarası, yabancılar için uyruk, pasaport numarası veya varsa kimlik numarası,
Tebligata esas yerleşim yeri veya iş yeri adresi,
Varsa bildirime esas elektronik posta adresi, telefon ve faks numarası,
İlgili kişiye ait talebin konusu.
Bu nedenle KVKK’nin 11.maddesi uyarınca ilgili kişilere tanınan hakların kullanılabilmesi için Veri Sorumlusuna Başvuru Usul ve Esasları Tebliği’nde düzenlenen unsurların tamamını taşıyacak şekilde bir başvurunun, işbu Politikada yer alan iletişim ve adres bilgileri kullanılarak iadeli taahhütlü posta yoluyla, şahsen gelip bizzat başvurularak, GÜLÇİÇEK sistemlerinde kayıtlı bir e-posta adresi üzerinden ya da güvenli elektronik imza kullanılarak elektronik posta yoluyla GÜLÇİÇEK’e iletilmesi gerekmektedir.
HERHANGİ BİR SORUNUZ OLMASI DURUMUNDA
Verileri işleme şeklimizden memnun değilseniz, başvuruda bulunmak veya anlamadığınız bir konuda bilgi almak ya da soru sormak istiyorsanız, herhangi bir zamanda Veri Koruma Görevlisiyle irtibata geçebilirsiniz. (E-posta: kvkk@gulcicek.com.tr)
[1] 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 5. maddesinin 2. fıkrasının c) bendi uyarınca ilgili kişinin açık rızası olmaksızın kişisel verilerinin işlenmesini mümkün kılan şartlardan biri olarak düzenlenmiştir.
[2] 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 5. maddesinin 2. fıkrasının f) bendi uyarınca ilgili kişinin açık rızası olmaksızın kişisel verilerinin işlenmesini mümkün kılan şartlardan biri olarak düzenlenmiştir.
[3] 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 5. maddesinin 2. fıkrasının f) bendi uyarınca ilgili kişinin açık rızası olmaksızın kişisel verilerinin işlenmesini mümkün kılan şartlardan biri olarak düzenlenmiştir.